Zaten yırtık pırtık bir hayalim vardı; bir cüce olarak ben, devler dünyasında, canavarların kuşattığı şatoda bulunan prensesi kurtaracaktım. Yola çıktım tahtadan kılıcım bir de ‘süpürge’ adında atım var. Zırhımı kuşandım.
Zamanımı Kim Üttü
‘’Bak bak havada kuş var’’ deyip zamanımı kim üttüyse rica ediyorum, lütfen hemen, elma desem çıksın, armut desem çıkmasın. Elma, elma eeee elma. Yoksa mızıkçılık yapıp oyundan çıkarım ha. Zaten yırtık pırtık bir hayalim vardı; bir cüce olarak ben, devler dünyasında, canavarların kuşattığı şatoda bulunan prensesi kurtaracaktım. Yola çıktım tahtadan kılıcım bir de ‘süpürge’ adında atım var. Zırhımı kuşandım.
Az gittim uz gittim. Dere tepe düz gittim. Bir baktım arkama bir arpa yol gitmişim. Yoruldum diye mola verdim evin avlusunda. Avluda kılıcımla önce karşıma çıkan devlerle savaşıyorum. Canlarını bağışlamam kaydıyla bana dört tane altın veriyorlar. Tamam, serbestsiniz dondurma parasını çıkardım diyorum. İki kişiydiler birsinin adı baba, diğerininki abi. Yola çıkıyorum serbest bıraktıklarım ‘dikkat et’ diyorlar, ben dörtnala koşturuyorum atımı. Ama yolda kendimi bilye oynayan çocuklara kaptırıyorum. Bütün zırhlarımı bilye karşılığında değiştiriyorum. Oyun ne kadar da güzelmiş. Oyunun cazibesinden alamıyorum kendimi, unutuyorum prensesin güzelliğini.
Oyundan kalkıp gideyim diyorum ama şimdi ne zırhım var ne de cesaretim. Hava karardı. Sarayımdaki kraliçe haber göndermiş ‘gelsin akşam yemeği hazır’ diye. Ona ‘anne’ diyorum. Acıkmışım, yine de prensesi düşünüyorum. Karar vermekte zorlanıyorum çünkü oyun ceplerime korkuyla birlikte nemelazımcılık sıkıştırmış gizlice. Peki şimdi ne olacak! Ya prenses umudunu yitirip, gözyaşlarını ceyhun ederek, kuleden sarkıttığı saçlarını keserse ben nasıl tırmanırım oraya? Öyleyse gitmeme gerek kalmadı deyip devam ediyorum oyuna. Bana ne ya gitsin birileri, oynamak varken kim düşecek devlerin, canavarların peşine. İşin yok birde kuleden bilmem kaç yıllık mesafeyi tırman. Evet, biliyorum benden başkası cesaret edip gidemez oraya ama, aması var. Ama bu amanın amasını şimdilik bulamadım. Bahane bulmakta eskisi kadar iyi değilim galiba. Büyüyorum galiba

Bilyelerimin de zamanım gibi ütüleceğini bilmiyor değilim aslında. Oysa prenses bana ab-ı hayat suyu sunacaktı. Kana kana içecek ve bir anda ben de bir dev olacaktım. Bunu da biliyorum. Tam karar verdim gideyim dediğim anda bir baktım ki takatim kalmamış yıllar geçmiş. O çok istediğim devlerden biri olmuşum. Cüceliğin ne güzel olduğunu dev olmadan anlayamıyormuş insan. Bu oyun esnasında bilyelerimle birlikte zamanımı da ötmüşler. Gene yeniden tahta kılıcımı kuşanıp, atımı hazırlasam da; ne bana keselerle altın verecek devler, ne ‘akşam yemeğin hazır gel’ diyecek kraliçe, ne de prenses kaldı şatoda mahpus. Hem kuşanıp çıksam deli derler bana. Kimse artık şövalyelikten anlamıyor ve prensesler de şatolarda tutulmuyor biliyorum. Oyunun da oyuncağı olduğumu fark ettiğimden dolayı ben artık hiçbir prensesin peşinden gitmemeye karar verdim. Zırhımı kuşanacak cesaretim de yok zaten.
Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak
……………………
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım
Ölüm ve acılar çatsaydı beni
Düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
Sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
Diri-gergin kasları konuşsaydım
“Kardeşler! ” deseydim “Kardeşlerim! ”
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor…”
Yazık, şairler kadar cesur değilim
Çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
Gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.
İsmet Özel
Zamanım doluyor, oyunun sonuna geldik. Belki de az sonra ebeleneceğim. ‘Game Over’ denilecek. İşte o zaman eyvah diyeceğim. Eyvah! Zırhım karşılığında aldığım bu bilyeler, ötede taşıyacağım odunlar olmuş.
Amasya 2001-2002







